28 Ekim 2010 Perşembe

MAKALE/ELEŞTİRİ ÖZETLER

ROMANLAR VE TAŞRALAR
Özet: Çalışma, roman ve taşra ilişkisini konu edinmektedir. Amacı, örnek metinler üzerinden bu ilişkinin niteliklerini ortaya koyarak romanlardaki taşra algıları konusunda bazı sonuçlara ulaşmaktır. Bunun için önce taşranın ne olduğu konusunda kavramsal bir çerçeve çizilmekte; kasaba ve şehir; cemaat ve cemiyet, gelenek ve hukuk süreçleri ve karşıtlıkları içinde, merkez, taşra, taşralılık, taşra siyaseti, taşra ruhu tartışılmaktadır. Tanzimat’tan bugüne romanda bir taşra probleminin var olduğunu örneklemek için konuyla birkaç romana tarihsel sırayla atıflar yapılmaktadır. Çalışmanın gövde kısmında siyasal, kültürel gelişmelere göre taşranın nasıl algılandığına dair birer roman çözümlemesine dayanılarak şöyle bir sınıflamanın yapılabileceği ileri sürülmektedir: 1.Realizm ve milli roman için taşra.  2. Taşrayı kalkındırma sevdaları. 3. Modern aydının taşrayla acı buluşması. 4. Demokrasi deneyinin taşradaki hali 5. Taşradaki iktidar/bürokrasi korkusu ve cehalet 6. Taşrada yurtsuzluk 7. Taşra özlemi. 8. Postmodern zamanların taşrası.
           
Anahtar Kelimeler:  Türk romanı, roman, taşra, merkez

NOVELS AND PROVENCES
               
Abstract: The subject of this study is the relations between novel and province. The aim is to conclude on provincal perceptions by intruducing the very relations’ qualities  via sample text.   For this reason,  a theoritical frame on what is provence firstly is formed. Then the author discusses center; province, provincialism, provincal politisc, provincal sprit in the processes and contrasts of town and city, congregation and community, tradition and law. By general sampling of realations between novel and province, it is stated expressely that there exists some provincal problem in Turkish novel from the beginning to now.  This study suggests the classification depending on some novel analysis of how province is percieved according as political and cultural developments: 1-Province for realizm and national novel 2-Desires of development of provence 3-Biting meeting of modern ıntellectual to the provence 4: The condition of democracy experiment in the provence 5-Power in the provence/Comic criticism of fear of democracy and Illiteracy 6-An Hotel in the Provence and Bad Person’s Rootlessness 7-What a old provence is 8-The provence of postmodern times 

Key words: Turkish Novel and the Provence       



ARABA SEVDALARI
Özet: Bu çalışmada, arabanın merkez figür olarak yer aldığı Araba Sevdası, Sarı Traktör, Fikrimin İnce Gülü ve Buzdan Kılıçlar adlı dört roman, tarihsel sırayla, araba – insan ilişkileri açısından incelenmektedir. Başkişilerin, arabaların imgesel dünyasında nasıl var olmaya çalıştıkları; arabaların bozulması veya elden çıkmasıyla hayal dünyaların nasıl çözüldükleri yorumlanmaktadır.
Abstract:In this article four novels wihch the vehicle placed the centre figure Araba sevdası, Sarı Traktör, Fikirmin İnce Gülü and Buzdan kılıçlar are chronological order studied in the view of vehicle human relations. The way of the main characters try to existence in vehicles imaginatory space, and vanishing of their imagine world in the case of vehicle break down or lost, is explained.
Keywords : Recaizade, Araba Sevdası, Fikrimin İnce Gülü , Sarı Traktör, Buzda Kılıçlar, Ağaoğlu, Tekin

CARİYE (HİZMETÇİ) SEVDALARI
Özet:Bu çalışmada, Türk romanındaki cariye (hizmetçi) olgusu, efendi-köle aşkları/evlilikleri açısından değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme için Namık Kemal’in İntibah, Ahmet Mithat Efendi’nin Felatun Bey ve Rakım Efendi, Sami Paşazâde Sezâi’nin Sergüzeşt, Nazbizade Nazım’ın Zehra, Nazım Hikmet’in Kan Konuşmaz adlı romanları esas alınmaktadır. Tanzimat’la Cumhuriyet arasında romanlarda cariye veya hizmetçi olarak rol alan kadınların sosyal hayat içerisindeki varlıkları, aile hayatları içindeki ilişkileri ve kimlikleri, sosyo-ekomik, fiziksel ve ruhsal bağlamda belirlenmekte, yazarların bakış açılarının, değişen ve gelişen hayatın bu kadınlardaki yansımaları aranmaktadır. Türk romanında cariyeden hizmetçiye geçiş olarak değerlendirebileceğimiz değişimin, bir ölçüde dönemin insan algısındaki değişimleri ve entelektüel bakışın toplumsal sorumluluk adına yaptığı bazı uyarıları da gösterebileceği açıktır.
Summary: In this study, the fact of cariye in the Turkish novel at the period of Tanzimat is researched from the viewpoint of master-slave loves/marriages. For this research novels which are selected Intibah by Namık Kemal, “Felatun Bey ve Rakım Efendi” by Ahmet Midhat Efendi, “Sergüzeşt” by Sami Paşazade Sezai and “Zehra” by nabizade Nazım. Under the sub-titles of “beaty, innocence, faithfulness and training of cariyes”, “happiness-unhappiness of cariyes”, “will-power and personality of cariyes”; the existence of the women whose acts as cariye on the novels, in the social life, the relations and identity of them in the family life are determined by our research in the socio-economic, physical and psychological context. The view of novelists are also examined in the reflections of the changing and developing life on these women. It is clear that this study can be indicated that the changes on human perception in that period and some warnings of intellectual view in the name of social responsibility.
Key Words: Cariye, Woman, Novel, Maidservant

NAZIMIN ROMANCILARI/ŞAİRLERİ
Özet:Cumhuriyet dönemi edebiyatında, hem yaşdaşları olan hem de kendisinden sonra gelen roman, öykü yazarlarını ve şairleri en çok etkileyen şairlerin başında Nazım Hikmet gelir. Bir çok yazar ve şair, neyi, nasıl, niçin ve hangi düşünsel tabana bağlı olarak anlatacakları konusunda, Nazım’ın ideolojisinden, ideoloji ve edebiyat ilişkisi hakkındaki düşüncelerinden, şiirinin biçim ve içeriğinden, onun hapishanelerde ve sürgünlerde geçen ömrü etrafında mitleşen kişiliğinden etkilenirler. 1930’lardan bu günlere kadar, ondan izler taşıyan şair, romancı ve öykücülerin sayısı oldukça fazladır. Ama bu kısa yazının konusu, dolaylı ya da dolaysız bir biçimde Nazım’dan etkilenen bütün edebiyatçılar değildir. Burada, kendilerindeki Nazım etkileri, hayatlarının bir bölümünü hapishanede ve ya dışarıda Nazım’la birlikte yaşamaya; Nazım’la mektuplaşmaya ve onunla aynı dergilerde çalışmaya bağlı olan birkaç romancı ve şair üzerinde durulacak; Nazım’ın çağdaş Türk şiirine hangi izleri düşürdüğü birkaç cümleyle hatırlatılacaktır.
Nazım’s Novelists and Poets
Abstract: As a poet, Nazım Hikmet comes firt among both his pers and those coming after him in affecting the novel and short story writers in republic period literature. Many authors and poets are influenced by nazım’s ideology, his thoughts on the relations between idealogy and literature, his poetry’s structure and content and his identity with becoming myth due to his life in exile and prison. There have been many poets, novelists and short story writers bearing some evidence from him from 1930’s to now. The article emphisize some of the authors whose life pass in prison, who work with Nazım in the same periodical and who correspond with Nazım.

70’TEN 2000’E 30 YILLIK TÜRK ŞİİRİ
Yeni Türk şiirini bazı, tarihsel aralıklar içinde ele alıp değerlendirmek mümkün olabilir. Ama en azından üzerinde durulan tarihsel kesitin, siyasal, sosyal ya da poetik birlikteliklerinin, benzerliklerinin olması gerekir. Nitekim “Tanzimat Şiiri” denilince, Tanzimat yıllarındaki yenilikçi sosyal şiir; “Servet-i Fünûn Şiiri” denilince, Fikret’in dergiyi yönettiği yıllar anlaşılır. Ya da “1923’ten 1950’ye Türk Şiiri” denildiğinde, Cumhuriyet’in ilanı ile demokrasiye geçişin, sosyal ve siyasal dönüm noktaları olarak alındığı anlaşılmış olur. Bu açıdan bakıldığında çağdaş Türk şiirinin bir kesitini 1970-2000 olarak belirlemek çok da anlamlı değil. Çünkü bu otuz yıllık kesit, ne siyasal, ne kültürel ne de poetik olarak bir bütün oluşturmaz. Öyleyse neden bu otuz yıllık kesiti gösteren bir başlık? Bunun tek sebebi Türk Edebiyatı dergisinin, çıkışından (1970) bu güne kadar, içinde olduğu, tanıklık ettiği edebiyatı özetleyerek yansıtmak isteyen bir sayı hazırlamak istemesidir. Bu durumda yapılacak iş, söz konusu otuz yıllık kesiti en azından 1970- 1980 ve 1980-2000 olarak iki tarihsel aralığa bölmektir. 1970’lerden 1980’e kadarki edebiyatın arka planını, kültürel ortamını büyük ölçüde düşünsel ve siyasal bakış açılarının etkilediği bir gerçektir. Bu yüzden bu on yıllık dilimde bu siyasal arka plana göre dönemin şiirini kümeleştirmek mümkündür.Bu kümeleştirmenin izlerin 1980’lerden sonra da devam ettiği söylenebilir. En kaba haliyle ve tırnak içinde söylersek solcular yine solcu, milliyetçiler yine milliyetçi, İslamcılar yine İslamcıdır. Ve yine her kesimin dergileri ve antolojileri büyük oranda birbirine kapalıdır. Fakat bu kaba ayrıştırmanın ötesine geçildiğinde, 1980 sonrası şiiri siyasal ve poetik olarak gruplaştırmanın kolay olmadığı anlaşılır.
ANLATIM TUTUMU/ TEKNİKLERİ VE ÖYKÜ KİŞİLERİ
Yazarın anlatım tutumu ve ile öykü kişileri arasında bir ilişki vardır ya da öykü kişileri, kurgulanırlarken yaratılıp yaşatılırlarken anlatım tutumundan etkilenirler. Yazarın bakış açısı, nesnel ve öznel ilişkiler ağı içindeki tavrı, etkisinde kaldığı ideolojik ve epistemolojik bilgi, anlatım tutumunu belirli ölçülerde etkileyecek, kişiler de bu anlatım tutumu içinde var olacaklardır. Bir öykünün alt ve üst yapılar arasındaki nedensellik bağını koruyarak kendi bütünlüğüne ulaşması biraz da buna bağlıdır. Kurgusal bir varlık olan ve yazarla diğer kişiler arasında duran; bu yanıyla anlatım tutumunun bir parçası olan anlatıcının kimliği, birikimleri, aktardığı olay veya durumu diğer kişilerle ne kadar ve nasıl paylaştığı da kişilerin nasıl var olduklarında belirleyicidir. Örneğin Ahmet Mithat öykülerinin kişileri ile Tanpınar’ın öykü kişileri arasındaki en temel farklardan biri yazarların arka planını oluşturan bilgi kuramına ve anlatıcıların öyküdeki tutumuna bağlıdır. Birincisinde kişiler, iletilmek istenen değer için örneklenen kişiler iken ikincisinde hayatın derinliği içinde kendi varlıklarını tartışmaya açan kişilerdir. Hedef değer için kurgulanan kişinin var olduğu öykü de anlatıcının konuşacağı açıktır. Kendi varlığını anlamlandırmaya çalışan bir kişinin olduğu öyküde sessizliğin ve içe kapanmanın belirgin olacağı gibi.
ÖMER SEYFETTİN’DEN CEMAL ŞAKAR’A ÖYKÜ VE İRONİ
Özet: Bu makalede edebiyatta ironinin ne anlama geldiği, nasıl ve niçin yapıldığı üzerinde durulduktan sonra, Türk edebiyatı ve ironi ilişkisinin tarihine kısaca değinilmekte ve asıl tartışma konusu olan öykü ve ironi ilişkisine geçilmektedir. Türk öyküsünün ironik boyutu, Ömer Seyfettin’in Nakarat; Haldun Taner’in Şişhaneye Yağmur Yağıyordu; Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken; Ramazan Dikmen’in Defter ve Cemal Şakar’ın Bağdat Kudüs Kabil adlı öyküleri merkezinde araştırılmaktadır.

From Omer Seyfettin to Cemal Sakar Short story and Irony
Abstract:: After What Irony means in literature, and how and why it is done are laid stres on, this article briefly refers to the history of Turkish literature and irony relation, then moves on main discussion subject which is the relation between short story and irony. The author seaches the irony on the dimensions of short stories, like Korkuyu Beklerken by Atay, Defter by Ramazan Dikmen, Bagdat, Kudus, Kabil by Cemal sajkar.Key words: short story, narrative, irony, Turkish short story.
SON OTUZ YILIN ÖYKÜSÜNDE BİLİNÇ / BİLİNÇALTI / METİNSEL ÖZNE
Özet: Bu çalışmada, son otuz yıldan bu güne bazı öykülere, bilinç ve insan, bilinçaltı ve insan, metinsel özne ve insan bağlamında bakılmaktadır. Modern öykünün başından 1950’lere kadar öykü kişilerinin sosyal, kültürel ve siyasal ilişkiler ağı içinde, farklı derinliklerle de olsa, bir bilinç düzlemi üzerinde göründükleri bir gerçek. Kendinden öncekiler kadar olmasa da, son otuz yılın öyküsünde de epistemolojik ve ideolojik bir arka plana bağlı olarak konuşan, davranan ve eleştiren kişiler oldukça fazla. Bu gerçeklik “öyküde bilinç ve insan” olarak adlandırılmakta ve birkaç öykü bu açıdan değerlendirilmektedir. Aynı dönemde Newtoncu gerçekliğin yönettiği duyulardan, düşüncelerden ve bakış açılarından kuşkuya düşen; göreceli gerçekçiliğin kaynaklık ettiği bilinçaltına yönelen; kendi varlığının ve duruşunun kaynaklarına eğilen çok sayıda öykücü ve öykü kişileri var. Öyküdeki kişilerin bu durumu da “bilinçaltı ve insan” diye adlandırılmakta ve birkaç öyküye bu açıdan bakılmaktadır. Bilinçaltından bağlantısızlığa geçen, giderek çevresiz, ailesiz, mekansız metinlerin zihinsel varlığına dönüşen öykü kişilerine ise “metinsel özne ve insan” başlığıyla değinilmektedir.
Anahtar Kelimeler: öykü, bilinç, bilinçaltı, metinsel özne

THE CONSCİOUSNESS, SUBCONSCİOUSNESS AND TEXTİCAL SUBJECT İN SHORT STORİES FROM THE LAST THİRTY YEARS
Abstract: Some short stories from last thirty years on are looked in the context of the consciousness and human being, subconsciousness and human being, and textical subject and human being. The short stories whose persons speak, behave and criticize on the base subject to epistemolocig and idealocig background are looked in terms of the consciousnes and human being, the short stories whose people inclined toward the subconsciousness formed by relative reality, and toward the source of the self existence and posture are evaluated in terms of the subconsciousness and human being, short story persons passing from the subconsciousness to unconnectedness, turning to mental being of texts with no environ, family and space are seen in terms of textical subject and buman being.
Key words: short story, the consciousness, the subconsciousness, textical subject
ŞEHİR- EDEBİYAT – ÖYKÜ İLİŞKİSİ ÜZERİNE
Özet:Bu yazıda amaç, şehir-edebiyat-öykü arasındaki etkileşimin bazı noktalarını görünür kılmaktır. Şehir, hem geleneksel hem de modern yapısıyla edebiyatın ve yazarın hafızasını oluşturur. Yazar, bu hafızanın içinde yüzerken kurduğu düşsel dünyada şehri yeniden düzenler. Kişilikler, dünya görüşleri, ekonomik, sosyal ve siyasal şartlar, hem mekânla ilgili hafızanın oluşmasını hem de içinde yaşanılan mekânın bugünde algılanışını etkilerler. Halide Edip, Ömer Seyfettin, Tanpınar, Sait faik ve Orhan Kemal öykülerinde şehrin algılanışının farklı olması bu yüzdendir.
Anahtar Kelimeler: Mekân, edebiyat, şehir, öykü
CITY-LITERATURE-SHORT STORY Summary: THe aim in this article is to make some points in the
interaction of city-litarature and short story known. City with both traditional and modern structure is the
memory of literature and writer. Writer again put the city in order in his imaginary world while he is swimming
in his memory. Personalities, world views, economical, social and political conditions have influence on both
creating spatial memory and space’ today perception which is lived in. This is reason that there exist some
diferences in Halide Edip, Ömer Seyfettin, Tanpınar, Sait Faik and Orhan Kemal’s short stories.
Key words: Space, literature, city, short story
KÂBUS: DİL VE ALGI KAYBI
Özet: Bu çalışmada Alev Alatlı’nın Kâbus adlı romanı merkez alınarak Türk insanının belli ölçülerde yaşadığı dil ve algı kaybı incelenmektedir. Tıptaki dil ve algı kaybı (afazi), iç veya dış bir darbeyle beynin algılama ve konuşma alanlarının zedelenmesiyle meydana gelmektedir. Sosyal ve kültürel hayatımızdaki dil ve algı kaybı ise, zihin yönlendirici güçlerin, kelimelerin geleneksel anlam yüklerini kaydırarak, zihinde karşılıkları olmayan yığınla kelimeyi dolaşıma sokarak yaptıkları bilinçli ve düzenli saldırılarılar sonucunda oluşmaktadır. Bu saldırılar, günlük hayatta, yabancı kelimelerin akışı, teknolojinin kaçınılmaz sonuçları gibi, bir ölçüde doğal sonuçlar gibi görülseler de işin boyutu bu sonuçları aşar durumdadır. Türk insanı, zihninde karşılığı olmayan bir yığın kelimeyi taşımakta ve tanımadığı bir yığın düzenli düzensiz uyaranlarla karşılaşmaktadır. Bu durum onda, hayatı ve içinde yaşadığı kültürü doğru anlamama, bilgi üretememe, taklit ve tekrar ederek yaşama gibi bir milleti felakete sürükleyecek süreçleri başlatmaktadır. Türkiye’de iş yerleri isimlerinin neredeyse bütünün yabancı olması, özellikle gençlerin kullandıkları kelimelerin anlamlarını bilmemesi, çok konuşan ama bir türlü birbirlerini anlamayan insan topluluklarının çoğalması, eğitimde, sosyal ve siyasal hayatta ortak ve sevk edici hedeflerin oluşmaması gibi gerçekler, bu sürecin içinde olduğumuzu düşündürmektedir. O halde dil merkezli bütün bu olumsuz gelişmelerin arkasında, uluslararası zihin yönlendiricilerin, hayal ve düşünce tasarımcılarının varlığını aramak, bir “komplo teorisi” olarak değil, tersine uyanık olmanın gereği olarak algılanmalıdır.
NİGHTMARE: LOSS OF THE LANGUAGE AND PERCEPTİON
Abstract: In this article, aphasia ( loss of the language and perception) which is the one of the main themes in Alev Alatlı’s Schröndinger’in Kedisi- Kâbus- (Schröndinger’s Cat- Nightmare-) is studied. In medicine literature aphasia means brains wernicke and cortical locals injured by internal or external trauma. The loss of language and perception in social and cultural life is appear by systematic attacks of the power that rules brains, like supply new words without mental meaning.
Keywords: aphasia, language, perception, Alev Alatlı, Kâbus
ALMANYA’YA GÖÇÜN TÜRK ROMANINA YANSIMASI
Sirkeciden tren gider/ Evim barkım viran gider
Ali Akbaş
Kişilik Arayışında Alman Mersedesi ve Bayram: Fikrimin İnce GülüAdalet Ağaoğlu'nun bu romanı, Almanya'da çalışan bir Türk işçisinin yurda dönüş yolculuğundaki iç çatışmaları çevresinde gelişir. Bencil, menfaatçi kendini hor gören, bundan dolayı zenginliğin, gücün ve önemsenmenin sembolü olan mersedesle aynileşen Bayram tipinin ortaya koyduğu Almanya hayatı, göç olgusunun çeşitli problemlerini yansıtmaktadır. l970'li yıllarda işsiz ve yoksul bir çok Türk genci için kurtuluş Almanya'dır. Oraya gidip çalışılacak, para kazanılacak ve ekonomik durum düzelecek, hatta sosyal atlamalar olacaktır. Bayram'ın da Almanya'ya gidişi bir taksi sahibi olmak içindir.

OTOBİYOGRAFİ VE ROMAN/ OTOBİYOGRAFİK ROMAN
Özet: Bu çalışmada roman, otobiyografi, otobiyografik roman kavramları üzerinde durulmaktadır. “Her roman otobiyografiktir” ve “Otobiyografik olan roman yoktur” şeklindeki iki ana önerme kendi içinde tartışılıyor. Birinci önermede tartışılan alt önermeler şunlar: 1.Gerçek bir insan, yazar olarak kendi hayatını yazarak tekrar kurar ve kurduğu hayatı kedileştirir. 2. Kendi hayatından yola çıksa da roman nesnelliği içinde yazar, kendini nesnelleştirmek durumundadır. 3. Bir yazar, yazarak kendini var edebilir ve romanı kendini arayan ruhun öyküsü olarak görebilir. 4.Romanda, yazarın gerçek hayatına ait hiçbir iz bulunmasa bile, her roman, bir benliğin muamması olarak görülebilir. İkinci önermede ise, ana hatlarıyla şunlar tartışılmaktadır: 1.Bir insanın tek ve parçalanamaz hayatı romanda anlatılamaz. 2. Otobiyografik bilgiye dayanarak yapılan roman çözümlemesi, daima içinde yanlışlıklar bulunduracaktır. 3. Yazar, kendini kurgusallaştırırken aslında kendi bireyselliğini saklayabilir. 4. Romandaki insanın tanımlanabilmesi, okurla tamamlanabilecek bir şeydir.
Anahtar Kelimeler: Roman, otobiyografi, Otobiyografik roman
Autobiography and Novel/ Autobiographical Novel
Summary: Some views (or propositions) on autobiography and novel relation are set forth. Each proposition is tried to prove in its context in this article. The aim is to show that the opinions that there exist opposite views in the relations between autobiography and novel and these views are appropriated as they are, are disputatious. The relation between writer and writing is connection that is created by changing every other. So, it is not possible to classify which one is autobiographical, one not
.Key words: Novel, aotobiography, autobiographic novel.

KÖTÜMSER GİZEMCİ ŞİİR
Son yılların şiirinin önemli bir kısmında gizemli dilin kuşatıcılığı devam ediyor. Fakat bana mı öyle geliyor, birçok şiir okuru da benzer düşünceler ediniyor mu bilmiyorum. Sanki bu gizemli dilin kapıları hep karanlığa açılmaya başladı. Bu şiirlerde ussal ve ruhsal tarihin iç içeliğinin, sarmallığının bilindiği belli gibi oluyor. Şairler, bilgi kuramımızın değişme süreci içinde, yeniden içrek öğretilerin kapılarına doluşmuş gibi de duruyorlar. Öyleyse bu gizemli dilin kapıları niçin hep karanlığa doğru açılıyor?
İMGE GERÇEK GERÇEKLİK
Gerard De Nerval’in, “insan imgeleminin, bu dünyada ya da başka bir dünyada, gerçek olmayan bir şey yarattığını sanmıyorum” derken en gerçek dışı ve nesnel gerçeklikle karşılaştırılamaz görüntünün bile, gerçekle bir bağı olduğunu söylemek ister. İmge, bilgisel ve yaşanır gerçeklik açısından anormal bir görüntü olduğu için, eleştirel, gözlemci ve deneyimci akıl, Nerval’in sözünü aşırı hatta saçma bulabilir. Doğrusu imgenin anormal görüntüsü de bu “saçma” yargısını kışkırtır durumdadır. Yanlışı, doğrusu, alışılmışı olmayan dilsel bir görüntünün, saçma bulunması anlaşılır bulunabilir. İmgeyi saçma bulmayan, tersine, şiirin imge dışında bir biçimi olmadığını bilen bazı şairler düşünüldüğünde başka bir sorun kendini gösterir.

MEKÂNSIZ ŞİİR
Oysa orijinalin ve sonsuz yenilenenin ne olduğu mekânların hafızasında durmaktadır. Ve galiba şiirdeki imgelemin eşiğinden girerken, bu hafızanın da eşiğinden girmiş olmamız gerekmektedir. Şiirdeki mekansal imge, bizi, büyüklüğünü hafızamızda tutamayacağımız zamanlaşmış mekanın çekirdeği içine almalıdır.

ASAF HALET ÇELEBİ’N1N POETİKASI
Özet: Bu çalışmada, 1940’lardan itibaren şiirlerini tasavvufa, bilinçaltına ve doğu mistisizmine yaslayan; kültür ve bilgi kaynaklı yeni bir şiir çıkaran Asaf Halet Çelebi’nin şiirlerinin estetik/poetik arka planı belirlenmeye çalışılmaktadır. Müphem ve sırlı birer formül gibi duran şiirlerin çözümlenmesi yolunda bu yaklaşımın gerekli olduğu düşünülmektedir. “Eleştiri ve Karşı Eleştiri”, “Poetik Belirlemeler” başlıklarıyla Asaf Halet’in düşünceleri, dönemindeki diğer şairlerle karşılaştırmalı olarak irdelenmektedir.
Anahtar Kelimeler, Asaf Halet Çelebi, şiir, poetika

POETİC SEARCHS OF ASAF HALET ÇELEBİ
Abstract: In this study, aesthetic/poetic background of Asaf Halet Çelebi’s poems will be attempted to determine who based his poems on sufism, subconscious, east mysticism and who brings out knowledge and culture based a new poetry. It is thought that this approach is necessary for analysizing the poems that seem to be ambiguous and a mystery formula. In the study, under the “Critique and Counter-Critique”, “Poetic Definitions” subtitles Asaf Halet’s thoughts are examined comperatively with outher poets at his period.
Key Words: Asaf Halet Çelebi, poetry, poetic

GARİP HAREKETİNİN POETİKASI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Özet:Bu çalışmada, Cumhuriyet döneminde, kendisinden önceki bütün şiir birikimine, anlayışına itiraz ederek var olmak isteyen Garip şiir hareketinin poetikası irdelenmektedir. Hareketin poetikası, özellikle Orhan Veli’nin sanatlar arası ilişkiler, şiirin yapısı, şiirin dili konularında getirdiği eleştirilerle açılmaya çalışılmaktadır. Şairin poetik arayışları, kendinden önceki ve kendi döneminde arayışlarla karşılaştırmalı olarak tartışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Orhan Veli, Garip, Poetika, Anday, Rifat

AN ANALYSİS ON THE POETİC OF GARİP MOVEMENT

Abstract: In this study, poetic of Garip Poetry movement which wants to come into being by protesting all of the poetry experience and approachs in the Cumhuriyet period is analized. The poetic of movement has been solved expecially by the Orhan Veli’s critiques to the relations between arts, structure of poems and language of poetry. The poets poetic explorations are argued comperatively with other poets at his period and the poets before him.
Key Words: Orhan Veli, Garip, poetry, poetic

CAHİT ZARİFOĞLU İÇİN POETİK BİR DENEME
Şiir Denizine Ustaca Dalış! Ama Nasıl? Doğrusu Cahit Zarifoğlu’nun şiir denizine dalışını, denizin üzerinde adeta sekerek geçişini görenler, onun bir afet-endam olduğunu anlayarak, daha başlangıçta onu olgun bir şair olarak selamlarlar. Kuşkusuz bu şaşkınca durulan selamın temel dayanakları, daha ilk kitapta görülen imgesel yetkinlik, söyleyiş özgünlüğü, çağrışımlarla modern hayat arasında kurulan derin bağlardır. Onu, hüdayinâbit bir şair olarak görenler de, yüzmeyi İkinci Yeni sularında öğrendiğini söyleyenler de, şiirlerindeki Rilkevâriliğe dikkat çekenler de, özel bir ada olarak niteleyenler de aslında bu ustaca başlangıç filizlerinin hangi köklerden geldiğini ararlar. Suyu geçtiği açıktır da, acaba bu ustaca geçişi nasıl ve nereden öğrenmiştir?

HAPİSHANE ŞİİRLERİ
Özet: Bu çalışmada, Cumhuriyet Dönemi şairlerimizden Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Faruk Nafiz Çamlıbel, Can Yücel, Ahmet Arif gibi şairlerimizin şiirlerindeki hapishane olgusu incelenmektedir. Ele alınan şiirlerin bir kısmı hapishanede, bir kısmı ise hapishane dışında ama hapishane üzerine yazılan şiirlerdir. Seçilen şiirlerde, kişiliğin olgunlaşması, özgürlüğün kısıtlanması, insani ve sosyal duyarlığın gelişmesi, bir med-cezir halindeki ümit ve ümitsizlik gibi oluşumlar, hapishane olgusunun yansımaları olarak irdelenmektedir. Genel olarak bu yansımalar bütün şairlerde görülmekle birlikte, şairin dünya görüşü, yaşı, hapishaneye giriş sebebi, hapishanede kalış süresi, hapishane olgusunun algılanışında faklılıklar da oluşturmaktadır. Bu faklılıkların en belirgin görüntüsü, bazı şairlerin iç dünyaya yönelen şiirler, bazılarının ise daha sosyal ve gür sesli şiirler yazmalarıdır. Öne çıkan bir durum da hapishane şiirlerinin şairlerine getirdiği ündür.
POEMS OF DHEPRİSON
Summary:: In this study, the fact of prison is examined in the poems of Republican Period poets as Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Faruk Nafiz Çamlıbel, Can Yücel and Ahmet Arif. Some of the poems that are examined were written in the prison and some of them were written outside of the prison. Formations as maturity of personalities, restriction of freedom, development of humane and social sensitivity as rising and falling hope and hopelessness are scrutinized as the reflections of the fact of the prison. However these reflections are seen at all of the poets, some factors as the poets’ opinion structure, age, the reason of going in the prison and the period of staying in it, constitutes differences in the perception of the prison. The most clear vision of these differences is some poets had aimed at inward world of human and some other poets had written more social and abundant voiced poems. Another most important situation is of course the fame that brought by prison poems to their poets.
Key Words: Prison, Poem, Republican Period, Jail
.KOLEKTİF RUHTAN DERUNİ AHENGE
-Yahya Kemal’in Şiir Anlayışının Estetik ve Kültürel Tabanı-
 Bu arayışlar sonunda oluşan estetik ve kültürel tabanı irdelemeye geçmeden önce Yahya Kemal şiirinin birkaç özelliğini de vurgulamak gerekir. Kronolojik bir atıf da yaparak söyleyelim: Yahya Kemal’in hayatındaki ‘yurt’ arayışı şiirinde de vardır. Üsküp’ten Selanik’e, Selanik’ten İstanbul’a, İstanbul’dan Paris’e gider ve nihayet İstanbul’da yurt ebedi yurdunu bulur. “Akdeniz etrafındaki bir havuzun kurbağaları”nın sesini arayan şiir de, milli bir hayatın müziğine kavuşur. Onun şiiri, bir “imtidat” şiiridir; geçmiş ve hal aynı kolektif ruhun tezahürü olarak yaşar. Bir kavuşma şiirdir; kavuşma “ruhun ve bedenin bir yay gibi gerilmiş oldukları hedefe vasıl olmaları ve tam lezzeti idrak etmeleridir”. Yahya Kemal’in şiiri, bir şehir ve mekan şiiridir; çünkü İstanbul, bütün medeni ruhaniyetin maddesi ve sembolüdür. Bir rind şi

Hiç yorum yok: